Filmdeki kadınların hepsinin görevleri var. Sevgi nesneleri olmak dışında işleri var. (…) Yapısal olarak, bu hikayenin Logan'ın 8 ½‘u olmasından memnunum. Kadınları çok güçlü temsil ediyoruz - karanlık amaçları olan kadınlar, kendini yıkmayı göze alan kadınlar, korumayı amaçlayan kadınlar, canlı kadınlar, ölü kadınlar - hepsinin de farklı bir rolü var.                               

Programımızda hiç beğenmediğimizi belirttiğimiz The Wolverine’in yönetmeni James Mangold, filminin Bechdel Testi'ni geçmesinden ötürü duyduğu gururu Vulture'a uzun uzun anlatmış. Fellini'nin 8 1/2 filmine gönderme yapan yönetmen, The Wolverine’deki dört kadın karakterin (Mariko, Yukio, Viper ve Jean Grey) filme cinsiyet temsili konusunda dengeli bir tavır getirdiğini düşünüyor.


Bechdel Testi, kadınların filmlerdeki temsillerini üç basit soruyla inceleyen bir test. Bir filmin testi geçebilmesi için içinde iki tane ismi olan kadın olması, bu kadınların birbiriyle konuşmaları, ama bu konuşmanın bir erkek harici bir konuya dair olması gerekiyor. Bu kadar basit şartları yerine getiremeyen film sayısı oldukça fazla, summer blockbuster'ların çoğu da tahmin edilebileceği üzere testi geçemiyorlar. 


Yönetmen Wolverine/Logan haricindeki diğer ana karakterlerin kadın olduğu ve filmin Bechdel Testi'ni geçtiği konusunda haklı olsa da, hikayeye “Logan'ın 8 ½’u” gözüyle bakmasıyla bu “canlı ve ölü kadınlar"ın yine erkek bakışıyla yaratılmış olduğunu kabul ediyor.


Bakalım: Mariko, duru, kararlı, yarı geleneksel Japon kızı, bir şekilde Logan'ın arzu (sevgi, şefkat mi diyelim) nesnesine dönüşüyor.

Yukio (Utku'nun deyimiyle 'Manic Pixie Dream Japon’), dövüşçü, arkadaşı Mariko ve Logan için her şeyi yapmaya hazır, o kadar geleneksel olmayan, ama yine de geleneksel Japon kızı. Kimsenin arzu nesnesi olamaz, çünkü güzel değil.


Viper, şeytani ve seksi. Mutant ama önemli değil. Hakiki X-Men filmlerinde her birinin az da olsa derinliği olan iyi-kötü mutantlar gibi değil, çünkü bu film mutantların temsil ettiği sorunlarla ilgilenen bir kadın değil. O yüzden şeytani ve seksi(ymiş).


Solda, çizgi romandaki Viper. Böyle çizilen bir karakterin sinemadaki temsilinden (sağda) ne bekleyebiliriz ki? Çıka çıka Uma Thurman'ın Batman & Robin’deki Poison Ivy karakterinin paçozu çıkmış.



Son kadın karakterimiz, "ölü kadın” Jean Grey. Logan'ın rüyalarından sesleniyor, onu ölüme davet ediyor. Bizim X-Men filmlerinde gördüğümüz Phoenix bu değildi. Ama, demin de bahsettiğimiz gibi, bu film bir mutant pride filmi değil. Jean Grey de sadece Logan'ın bilinçaltında, vicdan azabının sesi. Karakter mi? Tartışılır.


Belki de Bechdel Testi'ne yeni maddeler eklenmeli. Süper kahraman/aksiyon filmleri bu kadarını becerebiliyorsa, katmanlı, erkek fantazisinin ötesine geçen kadın karakterler yaratmayı da becerebilir. Daha iki kadını herhangi bir konu üzerinde konuşturmayı beceremeyen, böyle bir derdi olmayan filmler olduğu doğrudur. Ama bu şekilde emsal teşkil etmeyi amaçlayanların da sıfır noktasından başlamalarını alkışlamasak da olur. Daha kat edilecek çok yol var.


Artık kadınların, ırkların, farklı cinsel kimliklerinin temsili konusunda denemenin ya da başlamanın yeterli olmadığı bir zamandayız. Filmlerde “sadece erkeklerin sevgi nesnesi olmayan, başka görevleri de olan” ama niyeyse yine arzu nesneliğine hitap eden kadınlar olması yetmez, bu kadınların bir adamın hikayesinin parçası değil, kendi hikayelerinin odağı olması gerekir.


Tıpkı Türkiye'de içinde 'gay’ kelimesi açıkça geçen ilk şarkıda 'domalma’ kelimesinin (niyetler ne kadar iyi olursa olsun) kullanılmaması, kullananların da övülmemesi gerektiği gibi.